Kırbıyık A.Ş.'nin Antalya’dan dünyaya açılan büyüme hikayesi
Profesyonel barmenlikten Antalya’nın sayılı iş adamları arasına giren renkli bir isim Şahin Kırbıyık. Geçmiş tercihlerinden iş dünyasına attığı doğru adımlara, gelecek planlamasından iş dünyasına verdiği mesajlara kadar geniş bir sohbet gerçekleştirdik.
Yayın organlarına konu olan Kırbıyık A.Ş.’nin başındaki isim tüm samimiyeti ile sorularımıza cevap verdi.
Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
- Ben 22 yıllık profesyonel barmenim. Fransa’da yapılan 1998’deki barmenler yarışmasında da bronz madalya almıştım. Alanya’da da bizim kulüplerimiz var. Bu işe girişim bir hobi olarak başladı. Türkiye’de ne eksik? Dedik ve olmayanları yapmak istedik, ondan sonra Aksu’da fabrika ile başladık. Bir süre sonra mülkiyeti satın alarak orayı 3 buçuk dönüme çıkarttık. Kapasite olarak 30 bin litre ile başladık, daha sonra 100 bin litre ve sonrasında 200, 600 diyerek sürekli kapasitemizi arttırdık şimdi 6 milyon litre kapasitedeyiz. Daha da büyüteceğiz ve önümüzdeki yılın ilk altı ayında bu kapasiteyi 10 milyona çıkartacağız. Yaptığın işi iyi yaparsan ve yaptığın işin arkasında olursan yol kat ediyorsun, eğer arkasında olmazsan veya hatalı iş yaparsan ilerleyemiyorsun. Biz günü kurtarmak maksadıyla yapmadık, yaptığımız iş soyadımız olacak ve çocuklarımıza miras bırakacağız diye düşünerek bu yola başladık.
‘BU YÖRENİN ÇOCUĞUYUZ’
Bunun haricinde de bu ülkede alkol sektöründe çok onurlu ve güzel şeylerin yapılabileceğini de gösterdik, göstereceğiz. Türkiye pazarının yüzde 82’i maalesef yabancı sermayenin elinde bizim kafa tutuşumuz ve dik duruşumuz hep bundan. Yabancı sermayenin bu ülkeye iyi şeyler mi yoksa kötü şeyler mi getirdiği tartışılır. Bu kişiler vergisini veriyor, istihdamı sağlıyor, elektrik su faturasını ödüyor ama borsa aracılığı ile o para ülkeden gidiyor. Hiçbir şekilde yatırımları yok. Biz bir yıl içerisinde üçüncü fabrikamızı aldık ve orada ilk altı ayda 50 milyonluk yatırıma odaklanıyoruz. O yatırımların yegâne sebebi bu yörenin çocuğu olmamız ve bundan da gurur duyuyoruz. Fabrikamızı satın almak istiyorlar, değerinin çok üzerinde fiyatlar teklif ediyorlar ama vermiyoruz. Biz bu ülkede güzel şeyleri, bir Türk evladı olarak yapacağız diyoruz.
Dünyada en çok tüketilen sıvı içecek sudur, sonra kahve gelir, üçüncü sırada da alkollü içecek gelir. Aslına bakarsanız talebin olduğu bir sektörden bahsediyoruz. Bunu yurt içi ve yurtdışı talebi olarak değerlendirirsek, pazar payına da baktığımız zamanda veriler nedir?
- Bizim yurtiçi pazarımız çok iyi, her geçen gün büyüyoruz. Dediğim gibi 30 bin litre başladık 6 milyon litreye çıktık, 2019 yılının altıncı ayında da 10 milyon litreye çıkmayı düşünüyoruz ki istatistiklerimize baktığımızda da öyle görünüyor. Şimdi dünyanın 52 ülkesinden talepler oldu ve ihracatımız açıldı bir anda. Sürekli tahmin bile edemeyeceğiniz ülkelerden talepler geliyor. İngiltere gibi bir ülkeden bile talep geldi dün. Bu dış pazarımızın ne kadar güzel şeylere aç olduğunu gösteriyor. Dış pazarımıza biz alkolü satamıyoruz, eski demir perde ülkeleri bunun en iyisini yapıyor. İsveçlere baktığınızda Smirnoff var Absolut var. Viski olarak baktığınızda İngiliz, Amerikan, İrlanda var. Şaraba baktığınızda Şili, Moldovya gibi yerler görürüz. Bize sadece rakı kalıyor. Onu da kimse bilmiyor zaten. Biz gümrükler müdürlüğünden ihracat sayfamızın açılmasını istediğimizde alkollü ürün diye kodeksi bulamadılar, üç gün sonrası bize yanıt verdiler.
Yurtdışı pazarından nasıl dönütler alıyorsunuz?
- Güzel sonuçlar alıyoruz. Numune gönderiyoruz, gönderdiğimiz numuneler çok beğeniliyor, değişik bir şey yapmışız. Tabi bu da ülkemize ayrı bir katma değer olarak dönecek. Alkolü yurtdışından alan insanlar olmuşuz hep. Etil alkol fabrikası kurduk ne yapacaksın? Dediler. Bir istatistik yaptık, bu ülkede etil alkol fabrikası yok. Bu ülkede votka fabrikası yapmış kişi, kendi ihtiyacı kadar etil alkol yapmış. Yani, etil alkolü sade olarak satan yok. Dışarıdan 180 milyon litre etil alkol geliyor. Neden biz yapmayalım dedik ve şimdi yurtdışından gelen etil alkolün çok daha kalitelisini yapabiliyoruz. Örnek vermek gerekirse; Türkiye’nin eti ve sütü ayrı bir güzeldir, işte öyle çok güzel ürünler çıkarttık. Şimdi büyüme hamlesini yakaladık ve üçüncü fabrikamızı satın aldık. Geleceği görebiliyoruz.
Ar-ge bölümüne yaptığınız yatırımlardan bahseder misiniz?
- Dünyada kokteyller var ve insanlar bir bara gidip orada içebilir, dışarıda içemez. Dünyada üretilmiş kokteyller arasında bir tek mojito üretildi o da Smirnoff tarafından üretildi, sonra bazı firmalar da onu kopyaladı. Türkiye’de barmen yetiştirilmesi okullarda yok, turizm meslek liseleri ve yüksekokullarından da kaldırıldı. Barmen yetişmiyor. Buraya dışarıdan gelen insan bir tane ‘Bloddy Mary’ dediği zaman yüzüne balkıyor. Biz bu kokteyl açığını gördük. Ben profesyonel bir barmen olarak; Bloddy Mary, PineColada ve diğer kokteyllerin yapılışının en ince ayrıntısına kadar bildiğim için birebirini yapıp sahaya sunabiliyoruz. Oteldeki arkadaşlarımla bunu ilk olarak Alanya’da denedik ve geçen yıl 230 bin şişe Alanya’da ürün sattık. Durum böyle olunca sadece bu bölgeye ürün gönderdik. Bu yıl tüm Türkiye’de o kokteylleri sunduk ve iyi de pazar var. Bir otelde 7-8 tane bar vardır. Bu barların içerisindekiler internetten bakıyor “nasıl yapılıyor” diye ve yapmaya çalışıyor. Biraz benzettiyse dahi diğer barda aynı lezzeti bulamıyor ve daha farklı biri yapıyor. Biz de ise tüm tatlar aynı.
Türkiye’nin alkollü içecek tüketme alışkanlığı nasıl, hangi içecekleri tüketiyor?
- Türkiye’de maalesef genç kesimin içtiği bira, orta kesimin şarap ve rakı, üst konsept iş adamlarının ise içtiği viskidir. Biz bunu değiştirdik Şuanda çıkardığımız ürünlerle üç kez Türkiye turu yaptık ve bu ürünün tadını bilmedikleri gibi bir de ne bu? Diye soruyorlardı. Türkiye’de rakı, şarap, bira var ve böyle de bir ürün oldu. Alkol oranı da 14.4shot veya volume diye bir ürün oluştu. Bu ürünle de kendine münhasır şekliyle beraber marka kendini taşıdı ve Türkiye’de kabul gördü. Üç kez Türkiye dolaşıldı ve bir tek bayi bulamadık biz ama sonra… Bizim bir abimizin sözü vardır. Sen sirkeyi yaparsan sineği Bağdat’tan gelir. Şuanda Bağdat’tan bile talep var, inanın.
Bu pazarı geliştirmek için hangi tanıtım kanallarını ve pazarlama tekniklerini kullanıyorsunuz?
- Pazarlama tekniği olarak, dünyada çapında bir firmanın Türkiye Distribütörü geldi tanıştık. Bana, ‘bu ürünü nasıl bu kadar yaydın? Hakkâri’de de varsın, Trabzon’da da’ dedi. Ben de cevap olarak; sadece sosyal medya ve insanların sempatisi ile yaydık dedim.
Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorsunuz o zaman değil mi?
- Tabii, sosyal medya çok önemli ve daha önemlisi dürüst olmak lazım. Hiç kimse aptal değil, o dürüstlüğünüzü hissettirmeniz lazım. Küçük esnaf ve büyük esnaf demeden onun yanında olduğunuzu hissettirdiğiniz zaman, zaten kabullenilme dönemi başlıyor ve Türkiye’de hiçbir firma yoktur ki 3 sene içerisinde bu kadar büyük atılım göstersin. Türkiye’de Hakkari’den Edirne’ye, Sinop’tan Antalya’ya kadar her tarafta varız. Şimdi ise ihracatımız başladı. Biz üç ülkeye 13 günde mal göndereceğiz. 2019 yılında 52 ülkeyi ise biz davet ediyoruz, öyle bir firma haline gelmişiz. İnsanlar kendi ayağına çağırır ama biz kendimiz çağırıyoruz. “Buyurun gelin, fabrikamızı gezin” diyoruz. Güzel şeyler oluyor, alkolde ihracat artık başlıyor.
5 ya da 10 yıllık planınız var mı yoksa bu şekilde mi ilerleyeceksiniz?
- Türkiye’nin her sektörde yatırıma ihtiyacı var. Eğer domates ekiyorsan, domatesin çekirdeğinden tohum yapmasını öğren, eğer iplik satıyorsan pamuğundan nasıl iplik yapıldığını öğren. Her sektöre ihtiyacımız var. Önce Mustafa Kemal’den sonra, ardındaniHiç k 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de yeni bir sanayileşme, kalkınma dönemine girdik. Ülke olarak her sektöre ihtiyacımız var, üretmek ve kazanmak zorundayız. Bunun için ben sürekli yatırım diyorum. Her insanın yatırım yapması lazım ama akıllı yatırım yapması lazım. Kafamda çok ayrı projeler var, bu projeler bittikten sonra çok daha büyüğü var. Entegre tesisine girilecek, bir taraftan pancarı alacaksın, pancardan melas üreteceksin, melastan etil alkolü üreteceksin, pancardan çıkanı yem fabrikasına gönderip değerlendireceksin. Hiçbir atık olmayacak. Bu projeyi de yaptık, sıradaki düşüncemiz bu şekilde.
Bu projeleri gerçekleştirirken, teknolojiyi ne derece kullanıyorsunuz, üretimde personel sıkıntısı yaşıyor musunuz?
- Personel sıkıntısı yaşamıyoruz çünkü personelimizi genelde kendimiz yetiştiriyoruz. Buraya sıfır ile geliyorlar ve burada birkaç ay deneme maiyeti ile çalıştırıyoruz. Bizde eleman ilk ay asgari ücret ile başlar, ikinci ay 2 bin liraya yükselir maaşı. Bizde kazan-kazandır politikası var ve insanları cezp etmemiz lazım. Cezbettiğimiz zaman ve geleceğine bir şeyler katacağını gördüğü zaman üretme isteği daha çok artıyor. İnsanlar üzerine de yatırım gerekiyor çünkü bizim ülkemizde vasıfsız insan topluluğu çok fazla. Mesela işe almaya kalkıyorsun, vasfınız ne diye sorduğumuzda “her işi yaparım abi” diyorlar. Her işi yaparım diyen insan hiçbir işi yapamaz. Alıyoruz onu yetiştiriyoruz. Bizim iş hayatımızda birinci etken devlet, ikinci etken insan, üçüncü etmen ise yatırım. Yatırım insana da yararlı devlete de. İnsana yatırım yapmak kadar güzel bir şey var mı? Yatırım yapıyorsun insanlar mutlu oluyor, devlete vergilerini veriyorsun. Gelirler İdaresi Başkanlığı diğer firmalara bizi örnek gösteriyormuş, biz başka firmalardan bunu duyuyoruz. Bu da bizi gururlandırıyor.
Türkiye’de kazanılan para senin değil, ondaki payın neyse o kadarını alabilirsin ama alınan parayı kar zanneden arkadaşlar keyfi kedere düşüyorlar ondan sonra açık fazlalaşıyor, devlete borç oluyor. Devlet babadır, bana göre. Sana yolu açar, hadi yürü der. Sen hem yürüyüp hem de devletin parasını yersen tepene biner. Sonra devlet kötü diyorlar…
Sizin de hem devlet hem de sistem açısından düzeltilmesi gereken durumlar nelerdir?
- Türkiye’de ne iş yaparsanız yapın, değişimler yaşanıyor. Ben 11 yıldır fabrikacıyım, ama 3 yıldır sanayiciyim. Çünkü yürümüyor, 11 yılın içerisinde bürokrasi ve kurumsallık o kadar ağır ilerliyor ki; bir işlemi yapabilmen için meşakkat gerekiyor. Örnek vermek gerekirse; ben yeni bir fabrika açıyorum, yeni fabrikada Maliye’ye kayıt yaptırıyorsun. Belediyeden iş yeri açma ruhsatı alıyorsun, Tütün ve Alkol Üst Kurulu’na başvuruyorsun onlar inceleme yapıyor ve bu incelemeler sonucunda izin verilince tesis kurmaya başlıyorsun. Bu süreçler tamamlanmadan sen tesisini kuramıyorsun. Bürokrasi ile aşırı derecede uğraşıyorsun. Türkiye’de her firmanın da handikapı odur. Yani paranla iş yapacaksın ama zorlanıyorsun. Sadece o tesise yatırımın 50 milyon TL yani büyük bir yatırım. Bu kadar büyük parası olan herkes bu riske girip yatırım yapmak yerine bankalara yatırıyor, riske girmek istemiyor. Biz bu yatırımlarla üretim gerçekleştiriyoruz, uzun ve zor olan bir yolu tercih ediyoruz. Bunun neticesinde devlet mutlu olacak, ben mutlu olacağım, insanlar mutlu olacak. Sadece ben mutlu olursam, kimseye yararım olmaz.
Şahin Kırbıyık’ın iş hayatını özetlediniz, bunun dışında sosyal sorumluluk projeleri gibi bir alanda yer alıyorsunuz, biraz da bu kısma gelir misiniz?
- Alanya’mızda bir sağlık ocağı yaptırdık. Örnek veriyorum, kaymakamımız evi yanan, evlenecek olan insanların olduğu zaman haber veriyor oluyor. Bu gibi durumlarda sosyal sorumluluk çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmaları birebir yapıyoruz ama arada bir aracı varsa buyurun gelin ya da biz gelelim diyoruz. Evlerine arkadaşları gönderiyoruz, eksiklikleri belirleyip tamamlıyoruz. Aksu’da kreş gündüz bakımevi yaptırdı, 2019’un ilk üç ayında açmayı düşünüyoruz. Sosyal yardım projelerini bir dernek adı altında yapmıyorum ama kim yardım isterse de geri çevirmem. Kim sorunum var derse, asla yeri çevirmem. Eğer varsa vereceksin, vermediğin zaman mesuliyeti oradadır.
Personelinizin kredi kartı kullanması yasak dediniz? O konuyu biraz açar mısınız?
- Bütün personelimle abi kardeş diyaloğumuz vardır. Hepsi ile birebir ilgilenirim, sosyal yaşamları benim için çok önemlidir. Sosyal yaşamında huzurlu olan insan iş yaşamında da huzurlu olur. Asgari ücret ile çalıştırmam, ilk ay adaptasyon sürecinde sadece asgari ücret veririm ve sonraki ay o 2 bin tl ye çıkar. Bende 8 bin TL maaş alan insan da var. Bunu yapabileceği işe ve işin zorluğuna göre yükseltiriz. Sistem olarak kazan-kazandır şeklinde uygulamamız var. Örneğin bir personelimiz kredi alacak; bankaya müracaat etmiş ve vermemişler. O personelle neden çekiyor, derdi nedir diye konuşuyoruz. Personelin çekeceği o parayı ona biz veriyoruz. Personelin de aylık ödeyebileceği oranda maaşından kesinti yapıyoruz ama o kesintinin yarısı kadar da maaşına zam yapıyoruz ki hem geçim sıkıntısı çekmesin hem de personelimize destek olalım. Sosyal yardımlaşma projeleri biz de çok çeşitli. Bekârları evlendiriyoruz, kız istemeye gidiyoruz ama bunları bir dernek altında yapmıyoruz.
Ofisinize girdiğinizde dekor dikkat çekiyor, bu seçiminizle ilgili neler söylemek istersiniz?
- Türkiye’de 15 Temmuz’dan önce sanayici diye tabir ettiğimiz insanlar yurtdışına kaçtı. Hep bir vatan hainliği ile geliyoruz, Osmanlı’nın yıkılışında bir vatan hainliği… Yurt içerisinde 80’ler döneminde ve 80 sonrası hep bir vatan hainliği… İçimizde hep vatanperestlik ön plana çıkmıştır. Ben bu yola çıktığımda, bu yaptığım yere yurtdışından firmalar gelecek, işletmemizdeki motifimizle benim bir Türk insanı olduğumu idrak edebilmeli.Ben Hollanda’ya gittiğimde onun kültürüne adapte olurken, o insan da buraya geldiğinde Türk fincanında Türk kahvesi içerken, bu motiflere baktığına bir Osmanlı sarayında olduğunu, gücün ve sanatın iç içe olduğunu görebilmeli. Güzel şeyler önce düşünceden geçer, güzel düşündüysen o paralelinde işine yansır. Bu ürünlerim hepsi tek bir parçadır.
Birçok konuya değindik ama son olarak ne eklemek istersiniz?
- Eklemek istediğim tek bir şey var; biz insanoğlu kâinatın efendisiyiz, hadislerde belirtildiği gibi. Bizim aylaklık yapmak, boş durup serserilik yapmak gibi bir lüksümüz yok. Bir efendi nasıl davranırsa öyle davranmalıyız. Çok çalışmalıyız, bir işi biliyorsak yeterli dememeliyiz ve ikincisini öğrenmeliyiz. Eğer bir sanatı biliyorsak diğerinde de başarmalıyız. Biz kâinatın efendisi isek sadece iş ile de olmaz; arkadaşımızla da sanaatkâr olmalıyız, eşimiz dostumuzla da sanaatkar olmalıyız. Biz kâinatın efendisi olabilmemiz için, önce bizim efendi olmamız lazım.
Tarih: 08-06-2019